Çoğul gebelikler, temel olarak birden fazla sayıda fetüs bulunmasıyla karakterize olmaktadır. Son yıllarda gebelik oranlarında meydana gelen artış, aynı doğrultuda çoğul gebeliklerde de artışı beraberinde getirmiştir.
Çoğul gebelikler, ikiz, üçüz olabilmekte, nadir olarak daha da artış gösterebilmektedir. 1980 ve 2009 yılları arasında ikiz gebeliklerin meydana gelmesi, 18,9’dan 33,3’ e kadar yükselerek %76 oranında artış göstermiştir. Üçüz ve daha yüksek sayıdaki çoğul gebelikler ise, 1980 ve 1990 yıllarında %400 oranında artış göstermiştir. Çoğul gebeliklerde bu neticede büyük oranda artışlar gözlemlenmesinin temel iki sebebi söz konusudur;
Doğal yollardan oluşan gebeliklerde yaklaşık olarak 1/80 ikiz, 1/7000 üçüz ve 1/600000 dördüz olasılığı söz konusuyken, yardımcı üreme teknikleri sonucu ortaya çıkan gebeliklerde bu oran, transfer edilen embriyoların sayısına bağlı olarak değişim gösterse de genel olarak %10-45 oranları arasında görülmektedir.
Çoğul gebelikler hem anne hem de bebek açısından, tekil gebeliklere oranla daha riskli olmaktadır. Özelliklerde ikiz gebeliklerde; erken doğum, gebelik sırasında preeklampsi ve gebelik diyabeti gibi sorunların ortaya çıkma ihtimali artmaktadır. Ayrıca kansızlık, anormal plasenta yerleşimi, sezaryen gereksiniminin artması ve doğum sonu kanama olasılığının daha fazla olması gibi sonuçları beraberinde getirebilmektedir.
Çoğul gebeliklerde karşılaşılan temel sorunlar; spontan gelişen erken doğumlar ve bu erken doğum durumlarına bağlı olarak meydana gelen yenidoğan hastalıkları ve ölümleridir.
-Erken doğumla birlikte meydana gelen komplikasyonlar nedeniyle ölüm oranı, çoğul gebeliklerde diğer gebeliklere kıyasla beş kat daha fazla gerçekleşmektedir.
-Çoğul gebeliklerde meydana gelebilecek en temel sorunlardan biri, erken doğum riskidir. Çoğul gebeliği bulunan kadınların preterm doğum yapma olasılığı altı kat, 32. gebelik haftasından önce doğum gerçekleşmesi olasılığı ise 13 kat daha yüksek olmaktadır. Erken doğum sonrasında bebeklerin, yeni doğan bakım ünitelerinde kalmaları gerekmektedir. İyi bir yeni doğan bakım ünitesinde yaşama şansları yüksek olmasına rağmen, doğum haftası 28’in altına indiği zaman şans azalmaktadır.
Tekil gebeliklerdeki gibi yönetilen ve çoğul gebeliklerle birlikte annede ortaya çıkma olasılığı artan temel komplikasyonları şu şekilde sıralayabilmekteyiz;
Yardımcı üreme teknikleri kullanılarak gerçekleştirilen gebeliklerde, ileri anne yaşının da etkisiyle komplikasyonlar artış veya sıklık gösterebilmektedir. İleri yaşlarda gebeliklerde, fetüs sayısından bağımsız şekilde, gebeliğe bağlı olarak hipertansiyon ve diyabet sorunları ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca ileri yaş gebeliklerde, ablasyo plasenta gibi obstetrik komplikasyonlar daha sık şekilde gözlemlenebilmektedir.
Çoğul gebeliğin tanısının en güvenilir yöntemi olarak karşımıza ultrason uygulaması çıkmaktadır. Ultrason uygulamasıyla; fetüs sayısı, gebelik haftası tespit edilebilmektedir. İkiz bebeklerin kaç amniyonu olduğunun (amniyosite) tespiti ve kaç plasentası olduğunun (koryosite) tespiti de ultrason uygulanarak belirlenebilmektedir.
Çoğul gebeliklerde, özellikle kaç plasenta olduğunun tespit edilmesi oldukça önemli bir noktayı oluşturmaktadır. Koryositenin belirlenmesi en iyi şekilde, birinci veya erken ikinci üç ay içerisinde gerçekleştirilebilmektedir.
Yardımcı üreme tekniklerinin yaygınlaşmasıyla birlikte, çoğul gebelik oranlarında artış meydana gelmiştir. Tüp bebek uygulamalarında, transfer edilen embriyo sayısına göre, çoğul gebelik gerçekleşme ihtimalinde artış gözlemlenebilmektedir. Örneğin, 3 adet embriyo transfer edilen genç bir kadında gebelik oluştuğu takdirde %20 civarında üçüz gebelik, %50 civarında ise ikiz gebelik gerçekleşme olasılığı söz konusudur. İki adet embriyo transferi sonucunda üçüz gebelik oluşma ihtimali %0 ve ikiz gebelik oluşma ihtimali %30 civarındadır.
Çoğul gebeliklerde artış meydana gelmesine sebep olan yardımcı üreme teknikleri arasında en bilineni IVF olarak karşımıza çıkmaktadır.
Son yıllarda, gerçekleştirilen yardımcı üreme tekniklerinde transfer edilen embriyo sayısının kısıtlanmasıyla birlikte ise, çoğul gebelik oranlarında düşüş meydana gelmiştir.
Çoğul gebeliklerin asemptomatik özellik gösteren gebelik türlerinde, spontan erken doğum riskinin belirlenmesi amacıyla, trasnvajinal ultrason uygulaması yapılarak; servikal kanal uzunluğu ölçülebilmekte, serviks muayenesi yapılabilmektedir. Bu yöntemlerle, gebeliğin erken doğum açısından riskli olduğu tespit edilebilmektedir. Ancak, çoğul gebeliklerde erken doğumu önleyebilen herhangi bir müdahalenin bulunmaması sebebiyle, asemptomatik gebeliklerde bu tarama yöntemlerinin uygulanması önerilmemektedir.
Çoğul gebelik durumlarında, anne adaylarının ortalama 2 haftada bir kontrollerini yapması, gebeliğin son dönemlerinde ise her hafta kontrollerini gerçekleştirmesi gerekmektedir. Gerekli görülen durumlarda daha sık olarak gerçekleştirilebilen bu kontroller, üçüz ya da daha çok gebelik durumlarında gebeliğin önemli bir kısmının hastanede yatarak geçirilmesini gerekli kılabilmektedir.